Geçen bir yıl içinde güneydoğu Türkiye’deki yüzbinlerce insan, şehirlerinin ve komşuluklarının, Türk askerinin keyfi ve barbarca saldırıları tarafından yerle bir edilişine tanık olmak zorunda bırakıldı. Binlerce masum insan tutuklandı, daha şimdiden,  yüzlerce kadın, erkek ve çocuk, Erdoğan’ın Kürt halkına karşı yürüttüğü iç savaşta öldü.

Diyarbakır’da (Amed) şehrin büyük kısmında 2 haftadır süren sokağa çıkma yasağı devam ederken, pazartesi günü güvenlik güçleri tarafından Cizre ve Silopi’de yine sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Diyarbakır sokaklarında tanklar dolaşıyor, askerler, keyfi olarak insanları öldürüyor. Şimdiye kadar sekiz kişi öldü ama bu sayı artacak. Çünkü devlet, bölgeye büyük bir saldırı hazırlığı içinde.

Bu iki ilçe, anti demokratik bölge yönetimine karşı yürütülen demokratik hareketin en öndeki cepheleri idi. 7 Haziran seçimlerinden sonra alevlenen devlet terörü ve baskısı karşısında özyönetim ilan eden bu ilçeler, halkın karar mekanizmasına direk olarak katıldığı demokratik bir yapı oluşturdular.

Son dönemde, sol  ve demokratik Kürt hareketi, Erdoğan’ın yolundaki en büyük engel haline geldi. Türk gençliği ve işçi sınıfı içinde tırmanan hoşnutsuzluk, varolan sınıf mücadelesi ve bu sırada radikal bir programla ortaya çıkan HDP; Erdoğan’ın anayasa değişikliği ve bu yolla iktidarın tek sahibi olma hayallerini suya düşürdü.  O da, büyüyen muhalefeti zayıflatmak ve Kürt ve Türk işçilerini bölmek için, anti Kürtçü önyargıları körükledi.

Erdoğan, cihadist işbirlikçilerine karşı en verimli mücadeleyi yürüten Kürt hareketini yok etmeyi amaçlıyor. Bu iki ilçenin seçilmesinin altında yatan temel sebep ise, hareketin ön cepheleri olmalarının yanı sıra, görece yalıtılmışlıkları ve büyük bir „bölgesel özyönetimin“ parçası olmamaları. Erdoğan direnişi kanda boğarak,Kürt hareketin bütününü yok etmeye çalışıyor. Hareket onun sonunu getirmeden! Bu bağlamda, DBP nin bütün güneydoğu da aralıksız direniş çağrısı bu izolasyonu kırmak açısından çok önemli. Bu çağrıya, Türkiye’nin bütün devrimci güçlerinin, Türk işçileri ve gençliği arasında, ülkenin işçi sınıfını gerici rejim karşısında birleştirmeye yönelik  yürüteceği bir kampanya eşlik etmeli.

Bu saldırıların, tam da Türkiye’nin Avrupa üyeliği pazarlıklarının yeniden başladığı sırada meydana geldiğinin altını çiziyoruz. Angela Merkel ve Avrupa Birliğinin „önde gelen“ politikacılarının, Avrupalı kapitalistlerin çıkarlarını güvenceye almak için, sessizlik yemini etmişçesine, Erdoğan’ın vahşetini kabul etmeleri, demokrasi anlayışları için yok edici bir hüküm niteliğinde.

Uluslararası Marksist Akım (IMT/ Internationale Marxistische Tendence) Kürt halkının, Erdoğan tarafından yürütülen barbarca iç savaş karşısındaki direnişini yürekten destekliyor. Bütün yoldaşlarımızı, okuyucu ve destekçilerimizi, tek taraflı iç savaş meselesini, okullarda, sendika ve parti gruplarında tartışmaya ve dayanışma bildirgesi yayınlamaya çağırıyoruz. Biz, bu mücadeleyi desteklemek için bütün protesto ve eylemlerde yerimizi alacağız.

  • Kahrolsun Erdoğan’ın Kürtlere karşı savaşı!
  • Kahrolsun katil ve hırsızlar hükümeti!
  • Kahrolsun ırkçılık ve milliyetçilik!
  • Birimize saldırmak hepimize saldırmaktır! Dünyanın bütün işçileri birleşin!

    Hier diesen Artikel auf deutsch lesen.

Unsere Arbeit kostet Geld. Dabei sind wir exklusiv auf die Unterstützung unserer LeserInnen und UnterstützerInnen angewiesen. Wenn dir dieser Artikel gefallen hat, zögere nicht und lass uns deine Solidarität spüren. Ob groß oder klein, jeder Betrag hilft und wird wertgeschätzt.

Der Funke  |  IBAN: AT48 1513 3009 5102 5576  |  BIC: OBKLAT2L

Artikel aus der Kategorie